Türkiye'de güneşin battığı en son nokta ...
Desem...
Türkiye'nin en büyük adası...
Desem ...
Evet işte doğru tahmin :)))
Gökçeada ... İmroz...
Bugün, yaklaşan upuzun tatil öncesinde planlarınıza dahil edebileceğiniz bir yerden, Gökçeada'dan bahsedeceğim. Her ne kadar tatilin üzerinden bir ay kadar geçmiş olsa da elim gitmedi, yazamadım bir türlü ... O kadar çok yer gezdim gördüm ki, hangisinden başlayacağım, nereleri anlatacağım inanın bilemedim :)
Öncelikle şunu söylemek isterim ki Gökçeada bizim bu yılki tatil planlarımız içerisinde yoktu. Tamamen günlük yaşanarak geçirilmesi planlanan bir tatil olduğu için kalacağımız hiçbir yerde önceden rezervasyon yaptırmamıştık... Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Hesaba katmadığımız bir tarih vardı 30 Ağustos ! Zafer Bayramı'nın cuma gününe denk gelmesi nedeniyle üç günlük tatili fırsat bilen gezginler bizden önce davranarak ilk durağımız olması planlanan Bozcaada'nın tüm konaklama noktalarını doldurunca hemen yeni bir program hazırlayarak rotayı Gökçeada'dan başlattık. Gökçeada'ya ilişkin tüm gezi planları anlık olarak yapıldı :)) Buna rağmen dolu dolu 2 gün geçirdik adada... Özellikle bayram tatilleri ve resmi tatiller için ada gezileri yapacak kişilere önerim önceden rezervasyon yaptırın.
Pekiiii ! Gökçeada'ya nasıl gidilir ?
Gökçeada'ya ulaşım Çanakkale ilinden feribotlar aracılığı ile sağlanıyor. Çanakkale ve Kabatepe limanlarından feribot ile adaya ulaşım mümkün. Yukarıdaki resim Kabatepe limanında gün batımında çekildi. Yaz döneminde yaklaşık 2 saatte bir sefer bulunuyor Gökçeada'ya. Sefer saatleri hava durumuna ve misafir yoğunluğuna göre değiştirilebiliyor. Feribot ücreti 2013 yaz döneminde araç ve içindekiler dahil 29 TL. Ayrıca boğaz hattını kullanacak yolcular için de aktarma biletleri olduğunu hatırlatmak isterim, yani adadan dönen yolcular Çanakkale Boğazı'nı geçmek için ücret ödemiyorlar. En güncel sefer saatleri ve ücret tarifelerine bu adresten ulaşabilirsiniz. Biz Çanakkale Şehitlikleri'ni ziyaret ederek adaya geçtiğimiz için Kabatepe limanını kullandık. Kabatepe-Gökçeada arası yolculuğumuz yaklaşık 2 saat sürdü. Dönüşte daha yeni bir feribotla Gökçeada- Kabatepe seferini 1 saat 15 dakika kadar kısa bir sürede gerçekleştirdik. Bu arada bu yolculuk uzun sürer, o kadar yol arabayla gidilir mi diyenlere müjde! Adada bir de havaalanı bulunuyor :)
Yine ulaşım ile ilgili küçük bir hatırlatma. Adada dolaşmak, plajları ve birbirinden güzel köyleri keşfetmek için bir araca ihtiyacınız olacak. Hepsi birbirinden ayrıca merkezden uzakta bulunuyor. Yine farklı plajlara da otomobil ile ulaşım mevcut ve adada sadece bir benzin istasyonu bulunuyor. Bu nedenle adaya giderken aracınızın deposunu doldurmanızı öneririm !
Feribot Kuzulimanı iskelesine yaklaşırken sizi Gökçeadanın buram buram kokan kendine has kekik kokusu karşılayacak ve adada kaldığınız günler boyunca bu koku size yol boyu eşlik edecek :) Kuzulimanı iskelesinden Gökçeada merkezine ulaşmak için 7 km'cik kısa bir yolculuk yapmanız gerekiyor.
İşte size bir Gökçeada krokisi ...
Bu krokide, adada denize girebileceğiniz, dalış yapabileceğiniz, sörf, kitesörf plajlar ile gezebileceğiniz köyler ayrı ayrı belirtilmiş. Kroki üzerindeki turuncu hat, ulaşım için takip edeceğiniz yolu ve bu yolun kaç km olduğunu belirtiyor. Bence adada tatil boyu bu krokiyi yanınızdan eksik etmeyin :)
Gelelim konaklama meselesine ...
Daha önce de dediğim gibi detaylı bir araştırma yaparak gidemedim Gökçeada'ya ancak şunu söyleyebilirim ki 5 yıldızlı otele rastlamadık hiç. Daha çok pansiyon, apart oteller ve ev pansiyonları mevcut. Biz kısa bir süre adada kalacağımız ve farklı mekanlarda zaman geçirmek istediğimiz için merkezde konaklamayı tercih ettik. Merkezde hem konaklama seçenekleri daha fazla, hem de alışveriş ve yemek gibi ihtiyaçlarınızı karşılamak için bolca seçenek var. Ancak denize yakın olmak ya da adanın köylerindeki taş ev atmosferinde tatilini geçirmek isteyenler için de farklı seçenekler mevcut.
Adadaki ilk günümüzü adanın en meşhur plajı Aydıncık Plajı'na geçirmeye karar verdik ve düştük yollara. Aydıncık plajı zannederek arabamızı park ettiğimiz noktada bizi çok hoş bir sürpriz karşıladı.
Uçurtma sörfü....
Öyle keyifli bir manzaraydı ki inanın ayrılmak istemedim.
Hayatımda böyle keyifle izlediğim başka bir spor olmamıştı diyebilirim ...
Rüzgar o derece kuvvetliydi ki bu koyda, ayakta durabilmek bile güçtü.
Bu arada denizin dalgaları ve rüzgar korkutmadı desem yalan olur :) Nitekim böyle bir denizde yüzebilmem mümkün değildi.
Neyse ki doğru Aydıncık plajını bulunca tüm korkularım silindi gitti. Aydıncık plajının, Gökçeada'nın en güzel plajlarından biri olduğunu öğrenmiştik, gittik ,gördük doğruladık.
Böyle temiz, böyle duru, böyle soğuk, böyle güzel bir deniz görmedim hayatımda ...
Kesinlikle gelinmeli, görülmeli ve bu adanın denizinde yüzülmeli :))
Oldukça uzun bir kumsalı var ve hem plaj hem de denizdeki kum incecik, kesinlikle rahatsız olmanız mümkün değil, özellikle çocuklu aileler için ideal bir plaj olduğunu söyleyebilirim. Bu plajda bulunan tesisler ile günlük tüm ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyorsunuz.
Aydıncık plajında ayrıca meraklısına sörf dersleri de veriliyor. Saati 70 TL, uzun süre eğitim almak isteyenler için 5-10 saatlik paket kurslar da var. Ayrıca yine sörf okullarından gerekli malzemeleri de kiralamanız mümkün.
Yine Aydıncık Plajı'nın yakınında bulunan Tuz Gölü'nde Flamingoları izlemeniz ve çamur banyosu yapmanız mümkün. Biz çamur banyosu yapmadık ama Flamingoları da görmeden ayrılmadık bu plajdan.
Adadaki ikinci günümüzde kısa bir ada keşfi yapmaya karar verdik.
Burası Türkiye'nin en büyük adası...Nüfusu 6000.
Merkezi dışında birçok köyü var ...
Bu köyler arasındaki ilk durağımız Zeytinli Köy...
Adının neden Zeytinli Köy olduğunu köy kolundaki uçsuz bucaksız zeytin ağaçlarını gördüğünüzde tahmin etmemek mümkün değil :)
Adadaki taş evlere ve evlerdeki el emeği göz nuru perdelere hayan kalmamak mümkün değil !
Zeytinliköy ada ziyaretçilerin en uğrak noktalarından biri. Köyde bulunan cafeler gezginlere keyifli molalar verme imkanı sunuyor. Biz molamızı Garaj Cafe'nin eşsiz manzarasını izleyerek geçirdik.
Bu köyde vereceğiniz molalarda size eşlik edebilecek iki lezzet var. Damlasakızlı muhallebi ve dibek kahvesi. Köyde yaşayanların aksanları çok hoş, dinlerken yüzünüzde bir gülümseme oluşmasına neden oluyor.
Dibek ile daha önce tanışmamış olanlar için resimdeki nesne dibek. Dibek kahvesi, oyulmuş çok büyük bir taş içine konulan kahve çekirdeklerini bir demir ile ezilmesi ile elde ediliyor.
Bu köyün ayrıca Ortodokslar için ayrı bir önemi var, çünkü Rum Ortodoks Patrik'i 1. Bartholomeos'un doğduğu köy burası, evi hala burada ve senede bir kez ziyaret edermiş doğduğu evi.
Köyde bulunan Aya Todori İlk Mektebi 49 yıl aradan sonra bu yıl dört öğrenci ile 2013-2014 döneminde eğitim öğretime başlamış. Bu konudaki detaylı bilgileri Hürriyet'in haberinden öğrenebilirsiniz.
Zeytinli ve Tepeköy arasında bir baraj ile karşılaşıyorsunuz. Bu baraj adanın içme suyu ihtiyacını karşılıyormuş.
Bir sonraki durağımız Tepeköy. Adanın en yüksek köyü. Manzarası şahane...
Bu köyde de adanın genelinde olduğu gibi çok sayıda şahane taş ev görmeniz mümkün.
Bu köy Zeytinli'ye göre daha sakin. Köy meydanında bulunan Barba Yorgo'nun tavernası adaya hareket katmış... Tepeköy, her yıl 15 Ağustos tarihinde yapılan Meryem Ana Panayırı'na ev sahipliği yapıyormuş. Biz maalesef kaçırmışız. Köyün o tarihte çok yoğun ve eğlenceli olduğu söyleniyor.
Tepeköy'ün güzel kızları...
Ve hayalet köy... Dereköy... Tabi buraya hayalet köy demek belki Antalya'nın Kayaköy'üne haksızlık olabilir. O nedenle terk edilmiş köy diyelim...
Tepeköy'den yaklaşık 13 km ileride Dereköy'yü görmemek olmaz. Dereköy yine koruma altına alınan bir Rum köyü. Dereköy aslında terk edilmiş bir köy. Bu köy hakkında farklı kişilerden birçok hikaye dinledik. Ben size adayı bizimle aynı anda ziyaret eden 3 tur otobüsünün rehberlerinden dinlediğimiz bilgileri anlatayım: )) Dereköy eskiden Türkiye'nin en büyük köyüymüş. Ancak adada bir yarı açık cezaevi kurulmuş ve adada serbestçe dolaşan mahkumlar köyde yaşayanların hayatlarını zorlaştırmış hatta öyle zehir etmiş ki insanlar evlerini terk ederek kaçmak zorunda kalmışlar.
İşte bunun sonucu oluşan terk edilmiş Dereköy...
Burası adanın çamaşırhanesi ... Yakın zamana kadar aktif olarak kullanılıyormuş...
Şimdilerde ada gezginleri için bir ziyaret noktası.
Adanın kaynak suları çamarşırhaneye kadar ulaşıyor ...
Adada bir de şu an kullanılmayan bir zeytinyağ fabrikası bulunuyor.
Biraz da deniz molası... Adanın en batı ucuna yaklaşmışken burada denize girmemek olmazdı. Batıya doğru ilerlediğimizde yine iki küçük köy ile karşılaşıyoruz. Uğurlu ve Şirinköy...
Uğurlu Türkiye'nin en batı ucundaki köy...Uğurlu yakınlarında birçok kuruma ait tesisler bulunuyor. Tesislerin plajlarından faydalanılabiliyor. Denizi nasıldı diye soracak olursanız herzamanki gibi tertemiz, buz gibi soğuk, muhteşem .... Ama ! Aydıncık plajı ile karşılaştırmak gerekirse, bu plaj taşlık... Hatta denizde de iri iri taşlar var ama kesinlikle rahatsız etmiyor... O kadar duru bir deniz ki denizin dibindeki taşları su yüzeyinden inceleyebilirsiniz. Balıklarla birlikte yüzebilirsiniz. Tabi şunu da hatırlatmalı, bu bölgede deniz Aydıncık Plajı'na göre daha derin ... Bu plajda yüzmeden adadan kesinlikle ayrılmamalısınız ...
Adadaki son durağımız Şirinköy oldu... Şirinköy bir pansiyon köy gibi :) Hatta öyle ki deniz manzaralı köy pansiyonu bile bulabilirseniz. Adada kalacak yer bulamazsanız bu köye uğrayın, geceyi sokakta geçirmeyeceğinizden emin olabilirsiniz.
Ayrıca Şirinköy'e 20 m mesafede organik ürünler satışı yapan bir tesis var. Burada pek çok organik ürün bulabilirsiniz. Ben Gökçeada bizim ilk durağımız olduğu için adanın organik adaçayını almakla yetindim :) Ama peynir, zeytinyağ, daha neler neler.. Aracınızı ağzına kadar doldurabilirsiniz.
Kaleköy yine adanın en eski köylerinden biri imiş ... Bizim zamanımız yetmediği için göremedik. Buradan adanın çevresini gezebileceğiniz tekne turlarının kalkış noktası... Yine akşamları adanın merkezinde olmayan hareketi Kaleköy'de görmeniz mümkünmüş... Artık bir sonraki sefere diyeyim ben :) Ama siz uğramayı ihmal etmeyin !
Köyde genel olarak dikkatiniz çeken bir diğer şey de adanın keçileri :)
Keçileri her yerde özgürce gezerken görebilirsiniz. Öyle bir arada değil ama tek tek ...
Adanın engebeli arazisi yaşamaları için uygun sanırım ama o kadar zayıflar ki ister istemez yiyeceklerinizi paylaşmak istiyorsunuz ...
Adalılar bu keçilerin karışmaması için kendi keçilerini farklı renklerle boyayarak işaret koyarlarmış.
Böylece serbest yaşamalarının önünde bir engel kalmıyormuş :)
Gökçeada, yani antik çağlardan kalma adı ile İmroz ,tertemiz bir deniz ve doğada tatil yapmak isteyenler için vazgeçilmez bir seçim olacaktır...
Yeşili, denizi, huzuru bir arada bulmak isteyenler ! Gökçeada sizi bekliyor !
Tatilimin diğer durakları Bozcada, Assos, Ayvalık, Cunda Adası ve Çeşme hakkındaki yazılarımı ilk fırsatta hazırlamaya çalışacağım ...